Deniz, Güneş ve Tarihin Bir Ortada Olduğu Ege’de Gitmeye Doyamayacağınız 10 Yer

Efes, anlat anlat bitmeyen bir yer. Burası, tarih kitaplarından fırlamış üzere bir antik kent! Devasa sütunlar, ihtişamlı Artemis Tapınağı, büyüleyici Celsus Kütüphanesi ve antik tiyatrosuyla sizi geçmişe götürüyor. Gezerken o devrin insanlarıyla karşılaşacakmışsınız üzere hissedeceksiniz! Efes, tarihin içine dalmak isteyen herkes için muhakkak birinci durak olmalı. Yanınıza bir şapka ve su alın, zira bu hoşluklara doyarken vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız!

Bodrum dediğinizde aklınıza yalnızca plajlar gelmesin! Bir de tarihle iç içe geçmiş harikulade bir kalemiz var: Bodrum Kalesi. İçinde bulunan Sualtı Arkeoloji Müzesi’yle de tarihe denizin altından bakabileceğiniz eşsiz bir tecrübe sunuyor. Bir de antik tiyatrosu var ki, yaz akşamları burada oturup yıldızların altında geçmişin izlerini dinlemek apayrı bir keyif!

Şirince, adeta vaktin durduğu, beşere huzur veren bir köy. Hani bazen ağır kent hayatından sıkılır da “Ah, şöyle taş konutların olduğu, daracık sokaklarda kaybolacağım bir yere gitsem” dersiniz ya, işte Sevimlice tam da o denli bir yer! Ünlü şarapları, mis üzere kokan zeytinleri ve nefis yemekleriyle hem midenize hem de ruhunuza hitap ediyor. Hele bir de tarihi dokusunu görünce buradan gitmek istemeyeceksiniz!

Tarih severler, bu durağa dikkat! Didyma, Apollon Tapınağı’nın devasa sütunlarıyla sizi adeta büyüleyecek. Antik Yunan periyodundan kalma bu yapı, vaktinde kehanetleriyle ünlüymüş. “Bir Apollon kehaneti dinlesem de, antik taşların ortasında tarihe dokunsam” derseniz, bu antik kent tam size nazaran. Ayrıyeten Altınkum Plajı da çabucak yanı başınızda!

Eski Foça, Ege’nin en eski yerleşim yerlerinden biri ve bir o kadar da huzurlu! Foça’ya ayak bastığınız an, bir deniz kasabasının dinginliğini hissedeceksiniz. Limanda yürüyüş yaparken martıların sesi eşliğinde tarihi taş meskenlerin önünden geçeceksiniz. Deniz feneri ve rüzgâr gülleriyle tam bir huzur noktası olan Foça, sakin bir tatil arayanların kaçış rotası.

Dalyan’ın sırtlarına saklanmış bu antik kent, adeta bir hazine üzere. Kaunos’un kaya mezarlarını görüp de etkilenmemek mümkün değil! Üstelik buraya kadar gelmişken ırmakta kano yapmayı da unutmayın. Hem tarihe dokunun hem de tabiatın tadını çıkarın. Gün batımında ise ırmak kıyısında oturup, tüm bu hoşlukları izlemek değer biçilmez.

UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Pergamon, sizi antik çağların en parlak periyotlarına götürecek. Bu kentin devasa antik tiyatrosu, Ege’nin zirvelerine kurulmuş adeta bir taç üzere. Hele ki tiyatronun doruğuna çıktığınızda karşınıza çıkan görüntüyü bir hayal edin; dağlar, deniz ve antik kalıntılarla dolu bir tablo! Fotoğraf çekmeyi unutmayın, zira bu anı ölümsüzleştirmek isteyeceksiniz.

Kuşadası’nı bilmeyen yoktur fakat Dilek Yarımadası Ulusal Parkı, farklı bir cennet! Hem denize girebilir hem de antik kalıntılarla dolu orman yürüyüşleri yapabilirsiniz. Burası o kadar bakir ki, deniz kaplumbağaları bile bu koyları mesken tutmuş. Tatilinizi tabiatla ve tarihle iç içe geçirmek istiyorsanız, Dilek Yarımadası tam size göre!

Çeşme, yalnızca plajları ve cümbüşüyle değil, tarihiyle de dikkat çeker. Osmanlı periyodundan kalma bu kale, Çeşme’nin simgelerinden biridir. Bir yanda denize karşı tarihin izlerini sürebilir, öbür yanda Alaçatı’nın rüzgârında deniz sporlarının tadını çıkarabilirsiniz. Hem tarih hem spor, daha ne olsun!

Likya uygarlığının en kıymetli kentlerinden biri olan Patara, sizi hem tarihe hem de tabiata davet ediyor. Burada antik tiyatronun taş basamaklarında oturup güneşin batışını izlemek, hayatınızda unutamayacağınız anlardan biri olacak. Ayrıyeten Patara Plajı’nın uçsuz bucaksız kumsalında yürüyüş yapıp denizin tadını çıkarın, zira burası tam manasıyla bir cennet!