“Ben Deniz İnsanıyım!” Diyenlerin Kaş’ta Kesinlikle Keşfetmesi Gereken 12 Koy

Kekova, Kaş’a giden herkesin görmesi gereken esas yerlerden biri. Hoş coğrafyası ve doğal güzellikleriyle öne çıkan Kekova Koyu, tıpkı vakitte tarihi kalıntılara sahip. Ulaşım yalnızca küçük teknelerle sağlandığından Doğal Sit Alanı olan bölgede denizin ve güneşin tadını tam manasıyla çıkarmak mümkün. Ayrıyeten M.Ö. 4. yüzyıldan kalmış kalıntılar ortasında yüzmek de başlı başına farklı bir tecrübe.

Kaputaş Plajı, Kaş’ın en tanınan koylarından biri. Hatta o kadar tanınan ki literatüre ‘kaputaş mavisi’ terimini de kazandırmış durumda. Eşsiz mavilikteki rengi, bembeyaz kumsalı ve Mavi Mağara’sı ile ziyaretçilerine en unutulmaz deniz tecrübelerinden birini sunduğu kesin. Lakin buraya giderken hazırlıklı olmakta ve doğayı pak tutmayı unutmamakta yarar var. Zira alanda rastgele bir tesis yahut işletme yok.

Kekova Bölgesi’ndeki koylardan olan Akvaryum Koyu, ismi üstüne akvaryum paklığında sulara sahip kusursuz bir koy. Paklığı ve rengarenk sualtı dünyası sebebiyle şnorkel ve tüplü dalış için de çok ülkü. Sık sık tekne çeşitlerinin rotası olan bu el değmemiş bölgede, tarihi deniz feneri batığını görebilir ve yeniden batık olan antik kenti keşfedebilirsiniz.

Hidayet Koyu, Kaş merkeze 2.5 kilometre aralıkta bulunan ve rengiyle büyüleyen bir öteki koy. Pak ve doğal güzellikleriyle ünlü olmasına karşın, bu koyda ufak işletmeler mevcut. Lakin kayalık bir alan olduğundan uzun ve kumlu bir kumsalı bulunuyor. Hasebiyle caretta carettaları, renkli balıkları ve kayalık coğrafyası ile ilgi çeken bu koya gelmeden evvel de bir ölçü hazırlıklı olmakta yarar var.

Kaş merkezden tekneyle ulaşım sağlanan Limanağzı Koyu, yazın güneşin en uzun kaldığı koy olarak bilinir. Ayrıyeten en çok tesisin bulunduğu koylardan biridir. İçlerinden kimileri konaklamaya imkan tanıdığından bu koya geldikten sonra güneşin, denizin ve kumsalın tadını çok daha uzun müddet çıkarmanız mümkün. Ayrıyeten tabiatla uyumlu ahşap platformlar üzerine kurulan bu işletmeler, güneş battıktan sonra ve hafta içleri çok daha sakin hale geliyor. Yani baş dinlemek için çok ülkü.

Ünlü caretta carettalara mesken sahipliği yapan Patara, bembeyaz ve upuzun çöl kumsalıyla yalnızca Kaş’ın değil, Türkiye’nin de en özel koylarından. Kaş ve Kalkan ortasında kalan bu bölge tarihi Likya Uygarlığı’ndan kalma yapıtlara de konut sahipliği yapıyor. Kumsalda rastgele bir işletme bulunmadığından buraya giderken de yanınızda şemsiye, şezlong üzere temel plaj gereçlerini almanızda yarar var. Ayrıyeten içindeki kum zirvelerinde güneş batışını izlemek başka bir keyif.

Kekova’ya giderken yol üstünde kalan bir başka koy olan Yağlıca Koyu da Kaş’ın en bakir koylarından biri. Tabanı kum olan bu koy, dalış ve sualtı keşfi için en ülkü lokasyonlar ortasında. Kıyısı ise sert kayalık fiyord biçimine sahip. Bu nedenle daha çok profesyonel dalış yapanlar tarafından tercih ediliyor. Zira uçurumlar ve doruklarla dolu olduğundan ulaşımı sıkıntı bir bölge ve epey varlıklı bir deniz canlısı çeşitliliği barındırıyor.

Kaş-Kekova teknelerinin uğrak noktalarından biri olan İnönü Koyu, yüzmeyi sevenler için en uygun seçenek olabilir. Zira gidiş-dönüş ortalama 4 saatlik bir arada olduğundan ekseriyetle ziyadesiyle sakin oluyor ve ziyaretçilerine eşsiz tabiat görüntüleri sunuyor. Uzaktan bakıldığında bir mağaraya benzediği için bu isimle (in-önü) anılan koy, kaynak suyu akıntısına sahip. Hasebiyle kaynağın olduğu noktada suları buz üzereyken, biraz açıkta daha ılık sıcaklıkta.

Aperlai Koyu, Kaş’ın en tarihi ve mistik koylar ortasında. Kıyı boyunca sur ve kule manzaraları sunan koy, doğal hoşlukları ortasında şahane bir antik kenti barındırıyor. Çoklukla tekne ve botla ulaşım sağlanan koy kayalık yere sahip olduğundan, buraya gelirken deniz ayakkabısı ve şnorkel üzere dalışa uygun ekipmanlar getirmekte yarar var. Zira tıpkı öteki pek çok Kaş koyundaki üzere burada da eşsiz bir sualtı dünyası var.

Diğer ismiyle Muar Koyu olarak bilinen Fırnaz Koyu, Kaş’ın pek tanınan olmayan koyları ortasında. Bu nedenle bilhassa sakin, sessiz ve tabiat içinde bir deniz tecrübesi elde etmek isteyenler için bulunmaz bir cennet köşesi. Vaktinde Likya’nın değerli kentlerinden olan bu bölgede de o vakitlerden kalma ufak kalıntılara ve olağanüstü bir sualtı zenginliğine rastlamak mümkün. Suların paklığı ve berraklığı ise burayı öne çıkaran bir başka özelliği.

Gökkaya Koyu, mavi seyahat yatlarının ve tekne turnalarının es geçmediği harika bir koy. Turistlerin de ziyadesiyle ilgi gösterdiği bu tertemiz koy, yaz aylarında ve tatillerde bir ölçü kalabalık olabiliyor. Bu nedenle konaklama da dahil olmak üzere çeşitli işletmelere burada rastlamak mümkün. 3 başka yerden giriş yapılan bu geniş koy, antik kalıntıları görmek, mükemmel görünümler eşliğinde deniz eserleri tatmak ve akşamları eğlenceli yerlerde müzik dinlemek için çok ülkü. Lakin sessizlikten hoşlanıyorsanız, başka koylar sizin için daha yanlışsız bir seçenek olabilir.

Diğer ismiyle Çoban Koyu olarak anılan Korsan Koyu, Beydağları Ulusal Parkı sonlarına dahil. Münasebetiyle buraya da karayoluyla ulaşım mümkün değil. Bunun yerine tekne ile ulaşım sağlandığından son derece pak ve bakir bir koy olma özelliğini koruyor. Muazzam doğal hoşluklara, berrak sulara ve elbette canlı çeşitliliğine sahip olan bu koyda yüzmek ve dalmak epey farklı bir tecrübe. Şayet suda vakit geçirmeyi seviyorsanız, bu bakir koyu da çok seveceksiniz.