Son Yıllarda Popülaritesi Artan Portekiz Hakkında Bilmeniz Gereken 12 Şey

Portekiz haritaya bakınca küçük bir ülke üzere görünse de, gezilecek, görülecek ve keşfedilecek şeylerin sayısı inanılmaz. Bu kadar küçük bir alanda böylesine çeşitlilik bulmak hakikaten şaşırtıcı! Bir yanda Atlas Okyanusu’na bakan devasa sahiller, diğer yanda tarihi köyler, kaleler ve bağlar… Üstelik dağ tırmanışlarından plaj tatillerine, kültürel keşiflerden gurme tecrübelere kadar her şey var! Bir gün Lizbon’da tramvaya binip kenti keşfedebilir, sonraki gün Algarve’de sörf yapabilirsiniz. Hem imkânlar sınırsız hem de heyecan garanti!

Lizbon’a geldiğinizde, ünlü sarı tramvayları çabucak fark edeceksiniz. 28 numaralı tramvay, kentin tarihini ve dokusunu yaşamanın en âlâ yollarından biri. Lizbon’un dik yokuşları ve dar sokaklarında bu tramvayla gezerken kendinizi adeta eski vakitlere ışınlanmış üzere hissedeceksiniz. Üstelik toplumsal medya için harika bir art fon! Sarı tramvayın önünde çektireceğiniz bir fotoğrafla toplumsal medya yıldızı olmaya adaysınız. Lizbon’un o vintage havası, sarı tramvaylarla birleşince tam bir nostalji şöleni oluyor. Haydi, tramvaya atlayıp Lizbon’u keşfetmeye ne dersiniz?

Tatlı sever misiniz? Yanıtınız evetse, sizi Portekiz’in en meşhur lezzetiyle tanıştıralım: Pastel de Nata. Bu minicik tartlar dışı çıtır çıtır, içi ise yumuşacık ve kremalı. Her lokmada bir memnunluk patlaması yaşatan bu lezzeti kesinlikle denemeniz gerekiyor. Lakin dikkat, bağımlılık yapabilir! Lizbon’un meşhur Pasteis de Belem fırını, bu tatlının ana vatanı olarak bilinir ve sabah erken saatlerden itibaren uzun kuyruklar olur. Bir kez yedikten sonra “Neden Türkiye’ye de bir Belem fırını açılmıyor?” diye düşünmeye başlayacaksınız.

Portekiz’in müzikal kalbi Fado’dur. Bu klâsik müzik çeşidi, derin, hüzünlü ve duygusal bir yapıya sahip. “Saudade” ismi verilen, söz manasıyla karşılanamayan bir cins derin hasret hissini temsil eder. Fado, işte bu ruhu en uygun yansıtan müzik tipi. Lizbon’da ya da Porto’da bir akşam yemeği sonrası küçük bir kafede canlı Fado performansı dinlemek tam manasıyla unutulmaz bir tecrübe olacak. Genelde klasik bir gitar ve akustik bir vokalle icra edilen bu müzik seni birkaç dakika içinde derinden tesirler ve Portekiz’in geçmişine bir seyahat yapmış üzere hissedersin.

Portekiz’i futbolla anmamak mümkün mü? Dünyanın en ünlü futbolcularından biri olan Cristiano Ronaldo, Portekiz’in en büyük gururu. Onun doğduğu ada olan Madeira’da havaalanına ismi verilmiş durumda, yani popülaritesi burada başlı başına bir olay! Lakin yalnızca Ronaldo değil, Portekiz’de futbol adeta bir ömür biçimi. Sokaklarda, kafelerde, parklarda her yerde futbol konuşuluyor, oynanıyor. Hele ki bir maç gününe denk gelirseniz, ülkenin nasıl bir futbol ateşiyle yandığını daha uygun anlarsınız. Portekiz’de futbol izlemek adeta bir şenlik havasında geçer. Kendini buna kaptırmayı ihmal etme!

Algarve, Portekiz’in güneyinde yer alan bir bölge ve adeta bir plaj cenneti. Altın renkli kumları, uçsuz bucaksız okyanusu ve kartpostalları andıran kayalıklarıyla gözlerini kamaştıracak bir hoşluğa sahip. Ayrıyeten sörf yapmak istiyorsan, burası tam da sana nazaran. Sörf okulları her yerde ve dalgalar da epeyce cömert. En ünlü plajlarından biri olan Praia da Marinha, dünya çapında bilinen ve kesinlikle görülmesi gereken bir plaj. Tabiatla iç içe, sakin ve huzurlu bir tatil istiyorsan Algarve senin için harika bir tercih.

Sintra, Lizbon’a yaklaşık bir saat uzaklıkta bulunan küçük lakin büyülü bir kasaba. Burası tarihi sarayları, kaleleri ve yemyeşil doğasıyla adeta peri masallarını andırıyor. Bilhassa Pena Sarayı, rengarenk ve fantastik mimarisiyle görenleri büyülüyor. Ayrıyeten Quinta da Regaleira‘nın yer altı tünelleri ve gizemli kuyuları, bu dünyada değilmişsiniz üzere hissettiriyor. Sintra’ya adım attığın anda kendini öteki bir dünyada bulacaksın. O kadar büyüleyici ki, bu görüntüler karşısında fotoğraf çekmeye doyamayacaksın!

Portekiz denilince akla gelen en değerli sanatsal ögelerden biri de Azulejos ismi verilen seramik karolar. Bu rengarenk ve desenli seramikler, Portekiz’in dört bir yanında karşına çıkacaktır. Binaların dış cephelerinde, tarihi kiliselerde ve hatta çağdaş yapılarda bile görebilirsin. Lizbon’da Azulejo Müzesi‘ni ziyaret edip, bu sanata dair daha fazla bilgi edinebilir, tarihte bir seyahate çıkabilirsin. Azulejos’un desenleri o kadar büyüleyici ki, bu seramik karolara bakarken saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeyebilirsin. Hatta mesken dekorasyonu için bile ilham kaynağı olabilir!

Portekiz mutfağının kalbinde, adeta bir baş kahraman üzere yer alan Bacalhau (kurutulmuş tuzlu morina balığı) her köşe başında karşınıza çıkabilir. Portekizliler, Bacalhau’yu o kadar severler ki, ‘365 farklı tarifle Bacalhau pişirebilirsiniz, yılın her günü için bir tane!’ derler. İster fırında, ister kızartılmış, ister güveçte, ister haşlanmış… Hangi cinsini seçerseniz seçin, Bacalhau’nun tadı seni büyüleyecek. Birinci başta tuzlu gelebilir lakin yedikçe alışıyorsun ve bu klasik yemeğin bağımlısı oluyorsun. Denemeden dönmeyin derim!

Portekiz, dünyanın en büyük deniz keşiflerini gerçekleştiren ünlü kaşiflere mesken sahipliği yapmış bir ülke. Vasco da Gama, Magellan üzere isimler, dünyanın bilinmeyen bölgelerini keşfederek tarihe isimlerini altın harflerle yazdırmışlar. Lizbon’daki Keşifler Anıtı, Portekiz’in bu büyük kaşiflerini onurlandıran değerli bir yapıdır. Anıta baktığınızda, denizlerin bilinmeyen istikametlerine yelken açmış bu bahadır kaşiflerin ne kadar büyük bir tesir bıraktığını daha yeterli anlayacaksın. Portekiz yalnızca tarih kitaplarında değil, denizlerde de büyük izler bıraktı.

Portekiz’e birinci geldiğinizde fark edeceğiniz şeylerden biri insanların ne kadar rahat olduğu olacaktır. Gerilim, tez, koşturmaca? Bunlar Portekizlilerin sözleri ortasında pek yok. Portekiz’de işler yavaş ilerler, ancak bu sakinlik aslında hayata dair farklı bir bakış açısını temsil eder. Çabuk etmek yerine anın tadını çıkarmayı, her şeyi en kısa müddette bitirmek yerine keyifle yapmayı tercih ederler. Bu rahatlık sana da yavaş yavaş bulaşacak, emin olabilirsin. Üç gün içinde ‘Yarın hallederiz ya’ diyen biri olabilirsin!

Portekiz’in ikinci büyük kenti olan Porto, tarihi dokusu ve etkileyici mimarisiyle ünlü. Ribeira bölgesindeki renkli meskenler, Douro Irmağı kıyısındaki sahil kafeleri ve daracık sokaklar Porto’nun büyüleyici atmosferini oluşturur. Bir de kentin simgesi olan Dom Luis Köprüsü‘nden geçerken görünüme karşı durup hayranlıkla etrafı izleyin. Porto’ya gidip bu hoş kenti keşfettiğinde, “Burası neden daha evvel radarımda yoktu?” diye düşüneceksin. Porto, gezginler için adeta zımnî bir mücevher.