Son zamanlarda turizm sektöründeki profesyonellerden aldığım geri bildirimler, sektörde yaygınlaşan bazı olumsuz eğilimleri gözler önüne serdi. Çalışan, arayan, soran, yazan ve çizen birçok sektör profesyoneli, iş yerlerinde karşılaştıkları dedikodu ve yıkıcı rekabetten yakınıyor. Bu geri bildirimler ışığında, sektörümüzde yaşanan bu kötü niyetli davranışların ve güvensizlik ortamının hem bireysel kariyerlere hem de işletmelere nasıl zarar verdiğini ele alan bu yazıyı kaleme aldım.
Umuyorum ki, bu köşe yazısı, sektördeki bu kimselerin kendilerine ayna tutmasına ve daha sağlıklı, profesyonel bir iş ortamı yaratılmasına vesile olur.
Turizm sektörü; ışıltılı otellerin, lüks tatillerin ve misafirperverliğin hüküm sürdüğü bir dünya gibi görünse de, kapalı kapılar ardında bambaşka bir gerçeklik yaşanıyor. Bu sektörde çalışan kimileri birbirinin yüzüne gülse de, arkası dönük olduğunda söyledikleri, maskeli bir oyunun parçası oluyor. Dedikodular, yalanlar ve entrikalar, profesyonel ilişkileri zayıflatıyor, işin özündeki güveni yerle bir ediyor.
Kimilerinin adeta bir vazgeçilmezi haline gelmiş dedikodu kültürü, ne yazık ki giderek yaygınlaşıyor. Birçoğu birbirini bile doğru düzgün tanımadan, sadece kulaktan dolma sözlere dayanarak başkaları hakkında kötü konuşuyor. Peki neden? Sadece dedikodunun verdiği kısa süreli haz için mi? Yoksa insanları daha alt seviyede göstermenin arkasında saklanan bilinçaltı bir üstünlük çabası mı var?
Her ne sebeple olursa olsun, şu bir gerçek ki: Yalan, eninde sonunda açığa çıkar. Dedikodunun, kötü niyetin bir sınırı vardır ve maskeler bir gün mutlaka düşer. Belki o gün bugündür, belki yarındır, ama o sahte gülüşlerin altında saklanan gerçekler er ya da geç ortaya çıkar.
Dedikodu, sadece zararsız bir sohbet değildir. Düşünün; bir kişiyi tanımadan hakkında yargıya varıyorsunuz, sadece bir başkasının anlattığı hikâyeye dayanarak. O kişinin yetkinliklerini, profesyonelliğini ya da insanlığını bilmeden ona dair bir algı oluşturuyorsunuz. Bu hem kişisel itibarı hem de sektörün geneline zarar verir. Zira turizm sektörü, güven üzerine kurulu bir ekosistemdir. Eğer sektördeki insanlar birbirine güvenemez hale gelirse, misafir ilişkilerinden operasyonel işleyişe kadar her şey çöküşe geçer.
Bir zamanlar başarıyı paylaşan, birbirini destekleyen kimileri, şimdi birbirinin kuyusunu kazmaya başladı. Bu sadece bireysel değil, kurumsal başarısızlıkları da beraberinde getiriyor. İşte tam da bu noktada, sektördeki bu amatörlerin şapkalarını önüne koyup düşünmesi gerekiyor: Dedikoduyla ne kazanıyorsun ve uzun vadede ne kaybediyorsun?
Yalan söyleyenlerin unuttuğu bir şey var: Yalan uzun süre hayatta kalmaz. Bir noktada ortaya çıkar, üstelik çoğu zaman en beklenmedik anda. İşte o an geldiğinde, güven kaybolur, itibar yerle bir olur. Ve turizm gibi ilişkilerin, itibarın, güvenin temel olduğu bir sektörde güven kaybı, her şeyin sonu demektir. Bir otelin, bir turizm şirketinin ya da bireysel olarak bir yöneticinin yalan üzerine inşa ettiği tüm başarılar, bir anda çöker.
Bu yüzden, dürüstlük ve samimiyet, sadece bireysel ilişkilerde değil, sektörel ilişkilerde de vazgeçilmezdir. Eğer sektördeki herkes bu ilkeyi benimserse, işler daha sağlam temellere oturur, profesyonel iş birlikleri daha sağlıklı yürür.
Bu yazı, bir çağrıdır. Sektördeki bu tip insanlar, dedikodunun verdiği sahte tatminin ardındaki boşluğu görmeli. Dürüstlüğe, açık sözlülüğe ve profesyonelliğe dönmek zorundadır. Birbirinin arkasından değil, yanında konuşmalıdır. Ancak bu şekilde sektörü daha ileriye taşıyabilir, kalıcı başarılar elde edebiliriz.
Maskeler elbet bir gün düşer. O gün gelmeden, dürüstlüğü baş tacı edelim. Çünkü geride bırakacağımız itibar, her şeyden daha değerli.
Barış TÜRER
Uluslararası Otelciler Birliği (INTHA.ORG)
Yönetim Kurulu Başkanı
baris.turer@intha.org
