Beyoğlu’nun dar ve tarihi sokaklarında yürürken fark etmemeniz imkânsız; her bir köşe, her bir bina, birer otel haline gelmiş. Küçük pansiyonlardan lüks butik otellere kadar uzanan bu yapıların arasında artık bakkal, kafe ya da sanat atölyesi görmek zorlaşmış durumda. Bu yoğunlaşma, ne yazık ki bölgedeki tarihi dokuyu, yaşam kalitesini ve sürdürülebilir turizmi tehdit eder hale geldi.
Arkadaşım Süleyman ile Beyoğlu’nda geçirdiğimiz bir günde, birçok mahallede adeta 30 otel, bir bakkal şeklinde bir yapılaşmanın oluştuğunu gözlemledik. Sorulması gereken temel soru ise şu: Bu kadar yoğun bir otelleşme gerçekten kârlı mı, yoksa sektörün geleceği için ciddi bir tehlike mi oluşturuyor?
Turizm sektöründe otel yatırımları her zaman çekici bir seçenek olmuştur. Yüksek kâr marjları ve turizmin sürekli büyümesi, yatırımcıları bu alana çekiyor. Ancak Beyoğlu örneğinde olduğu gibi aşırı yoğunlaşmış bir otel piyasası, arz-talep dengesini bozar ve işletmecileri sürdürülemez bir rekabet ortamına iter. Yatırımcılar kısa vadede kâr ederken, uzun vadede doluluk oranlarının düşmesi ve fiyat savaşlarının başlaması kaçınılmaz hale gelir.
Yoğun otelleşme, hizmet kalitesinde düşüşlere ve personel eksikliklerine neden olabilir. Otel sayısının fazlalığı, kaliteli iş gücünün belirli otellere yönelmesini ve diğer işletmelerin nitelikli personel bulamamasına yol açar. Aynı zamanda, oteller arasında rekabet arttıkça, bazı işletmeler maliyetleri kısmak adına hizmet kalitesini düşürebilir. Sonuçta, bölgedeki otellerin genel imajı zarar görebilir.
Bir şehri cazip kılan, yalnızca konaklama tesisleri değildir. Tarihi, kültürel, sosyal dokusu, yerel esnafı ve insanları da en az oteller kadar turistlerin ilgisini çeker. Ancak bir bölge otel çöplüğüne döndüğünde, bu unsurlar kaybolur. Yerel halk mahallelerini terk eder, turistik olmayan işletmeler kapanır ve bölge turistler için bir “gerçeklikten uzak” noktaya dönüşür. Turistlerin aradığı otantik deneyim, otel yapılaşmasının baskısı altında kaybolur.
Bu durumun çözümü için acilen yerel yönetimlerin, turizm otoritelerinin ve yatırımcıların ortak bir zemin bulması gerekmektedir. Aşırı yapılaşmanın önüne geçmek için yeni imar düzenlemeleri yapılmalı ve bölgenin tarihi dokusu korunmalıdır. Ayrıca, turizmin yalnızca konaklama sektörü etrafında değil, kültürel ve sanatsal faaliyetlerle de büyümesi teşvik edilmelidir. Otel yatırımları yapılırken sürdürülebilir turizm ilkeleri göz önünde bulundurulmalı ve her bölgenin taşıma kapasitesi dikkate alınmalıdır.
Barış TÜRER
Uluslararası Otelciler Birliği (INTHA.ORG)
Yönetim Kurulu Başkanı
baris.turer@intha.org